Anayasa Mahkemesi, Emsal Gösterilen Kararın Dikkate Alınmamasını Adil Yargılanma Hakkını İhlal Ettiğine Karar Verdi

Başvuru kararında özetle; başvurucu, işçilik alacaklarına ilişkin açtığı davanın, aynı işyerinde benzer durumda olan başka bir işçi hakkında verilen karardan farklı şekilde sonuçlandırıldığını, bu nedenle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Özel bir okulda öğretmen olarak çalışan başvurucu, ücretinin bir kısmının elden ödendiğini, sigorta primlerinin eksik bildirildiğini belirterek iş sözleşmesini haklı nedenle feshetmiş ve işçilik alacakları talebiyle dava açmıştır. Mahkeme, kayıt dışı ödeme yapıldığını kabul etmiş ancak başvurucunun kamuya atanmak amacıyla işten ayrıldığını gerekçe göstererek kıdem tazminatı talebini reddetmiştir.

Başvurucu, ücret ödemelerinin usulsüz yapılmasının Yargıtay içtihatlarına ve mevzuata göre haklı fesih nedeni sayıldığını, bu hususun mahkemece de tespit edildiğini, buna rağmen farklı bir gerekçeyle kıdem tazminatının reddedilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu belirtmiştir. Aynı işyerinde benzer koşullarda çalışan bir öğretmen hakkında Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi’nin 9/3/2019 tarihli kararında haklı fesih kabul edildiğini ifade ederek, içtihat farklılığının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.

Yargılama sürecinde başvurucu, benzer nitelikteki kararı sunmasına rağmen derece mahkemelerinin bu hususu değerlendirmediği, başvurucunun esasa etkili iddia ve itirazlarının karşılanmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

 

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
İSA KIVRAK BAŞVURUSU
Başvuru Numarası : 2020/3669
Karar Tarihi : 18/12/2024

BAŞVURUNUN ÖZETİ

Başvuru, işçilik alacaklarının ödenmesi talebiyle açılan davanın benzer nitelikteki başka bir davada verilen kararın aksi yönünde bir sonuca ulaşılarak kısmen reddedilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

Başvurucu, özel bir eğitim kurumunda 1/8/2007 tarihinden itibaren öğretmen olarak görev yapmakta iken 18/10/2016 tarihli ihtarname ile iş akdini feshettiğini bildirmiştir. Fesih bildiriminde ücretinin bir kısmının bankadan, bir kısmının elden ödendiğini, sigorta primlerinin eksik bildirildiğini ileri sürmüş; fesih işleminin 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24. maddesinin (II) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca haklı nedene dayandığını belirtmiştir.

Başvurucu, eksik ödenen işçilik alacaklarının tahsili talebiyle İnegöl İş Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde alacak davası açmıştır. İşveren ise başvurucunun Millî Eğitim Bakanlığında öğretmen olarak işe başlayacağı için istifa ettiğini, bu kapsamda feshin haklı nedene dayanmadığını, ayrıca tüm alacaklarının ödendiğini ileri sürmüştür.

Mahkeme, yargılama sürecinde farklı tarihlerde duruşmalar açarak tarafların iddia ve itirazları ile tanıkları dinlemiş; ilgili belgeleri dosyaya getirtmiş, alacak kalemlerine ilişkin bilirkişi incelemesi yaptırmış, sonuçta 7/12/2018 tarihli kararla davanın kısmen kabulüne hükmetmiş, gerekçeli kararda öncelikle fesih sebebinin haklı nedene dayanıp dayanmadığı hususunu irdelemiştir. Başvurucunun fesih sebebine ilişkin olarak ücret yönünden kayıt dışılığın sabit olduğunu tespit etmiştir. Öte yandan başvurucunun işten ayrılışının Sosyal Güvenlik Kurumuna istifa olarak bildirildiğini ifade eden Mahkeme, Millî Eğitim Bakanlığının dava dosyasına gönderdiği yazıya göre başvurucunun kamuya öğretmen olarak atanmak için 5/8/2016-8/8/2016 tarihleri arasında Millî Eğitim Bakanlığı Bilişim Sistemleri (MEBBİS) üzerinden başvuru yaptığının, 27/9/2016 tarihinde mülakata girdiğinin, 4/10/2016-7/10/2016 tarihleri arasında atama tercihlerini yaptığının, 10/10/2016 tarihinde Iğdır Tuzluca 100. Yıl Anadolu Lisesine Türk dili ve edebiyatı öğretmeni olarak atamasının yapıldığının, 18/10/2016 tarihinde de mevcut işinden ayrılmak için ihtar çektiğinin tespit edildiğini belirtmiştir. Mevcut tespitler karşısında başvurucunun işveren nezdinde çalışmakta iken kamu kurumuna atanmak üzere hazırlık işlemleri yaptığını belirten Mahkeme, başvurucunun gerçek iradesinin başka kurumda çalışmak olduğu, bu sebeple kıdem tazminatına hak kazanmadığı sonucuna varmıştır. Bunun dışında fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağında eksik ödeme yapıldığını tespit ederek 2.156,11 TL alacağa hükmetmiştir.

Başvurucu, anılan karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuş; alacak kalemlerinin eksik hesaplandığını, kıdem tazminatına ilişkin değerlendirmenin hatalı olduğunu, hem mevzuat hem de Yargıtay içtihadına göre alacak kalemlerinin eksik ödenmesinin haklı fesih nedeni olarak kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmüş; aynı işyerinde olup kendisiyle aynı durumdaki başka bir işçi yönünden Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi tarafından aksi yönde karar verildiğini belirtmiştir.

Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 3/12/2019 tarihli kararıyla istinaf talebini reddetmiştir.

Başvurucu, nihai kararı 27/12/2019 tarihinde öğrendikten sonra 9/1/2020 tarihinde Bursa Bölge Adliye Mahkemesinin 3. Hukuk Dairesi ile 9. Hukuk Dairesi arasında uyuşmazlık olduğu iddiasıyla Bursa Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kuruluna başvurmuş; Başkanlar Kurulu dosyayı Yargıtay 9. Hukuk Dairesine göndermiştir.

Yargıtay incelemesi devam ederken başvurucu, nihai karara karşı 20/1/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 1/7/2020 tarihli kararı ile başvurucunun itirazlarının kabulüne karar vermiş ve uyuşmazlığın bu yönde giderilmesine hükmetmiştir. Yargıtay kararının gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Öte yandan fesih için haklı sebepleri bulunduğunu iddia eden bir işçinin, muhtemel fesih tarihinden sonraki işsizlik sürecini ve geçim koşullarını nazara alarak, fesihten önce başka bir işe başvurmuş olması ve bu başvurusunun kabul edilmesinden sonra, iş sözleşmesini feshetmesi, işverenden kaynaklanan haklı fesih olgusunu ortadan kaldırmayacağı gibi bu feshin kötüniyetli olduğu sonucunu da doğurmaz. Zira burada fesih iradesinin doğduğu anda değil de sonradan açıklanması, makul kabul edilebilir insanî kaygılardan kaynaklı olup, işvereni zarara uğratma kastı da bulunmadığından, hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirilmesi yerinde olmayacaktır.

Hülasa; haklı fesih sonucunu doğuran nedenler işverenden sadır olup, davacı işçilerce bu hak fiilen yeni işe başlanılmasından evvel kullanıldığı gibi fesihten önce iş başvurusu yapılıp kabul edilmesinden sonra kullanılmasının da makul kabul edilebilir insani kaygılardan kaynaklı olduğunun anlaşılması karşısında, bu hakkın dürüstlük kuralına aykırı kullanıldığının kabul edilmesi hakkaniyet ve adalet ilkesi ile de bağdaşmayacağından, uyuşmazlığın Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi’nin kararı doğrultusunda giderilmesine karar verilmiştir.”

Başvurucu, Yargıtay kararı üzerine 28/9/2020 tarihli dilekçe ile yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuş ancak bu talebi, ilgili mevzuata göre yargılamanın yenilenmesi şartları oluşmadığından reddedilerek istinaf ve temyiz incelemesinden geçmek suretiyle 10/6/2021 tarihinde kesinleşmiştir.

Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

DEĞERLENDİRME

Başvurucu; işveren tarafından ücret ödemesinin usulüne uygun yapılmamasının hem Yargıtay içtihadında hem de ilgili mevzuatta haklı fesih nedeni olarak kabul edildiğini, ücret ödemesinin eksik ve usulsüz yapıldığı hususunun yargı mercilerince de tespit edildiğini, buna rağmen fesih nedeninin farklı gerekçelere bağlanmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, nitekim aynı işyerinde çalışan başka bir öğretmen hakkında aynı sebeple ve aynı şartlar altında gerçekleşen feshin Bursa Bölge İdare Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi tarafından 9/3/2019 tarihli kararla haklı kabul edildiğini, mahkemeler arasındaki içtihat farklılığının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetlerinin özü, işe iade davasında yargı merciince uyuşmazlığın esasına ilişkin bir değerlendirme yapılmak suretiyle nihai bir çözüme kavuşturulmamasıdır. Bu sebeple iddialar mahiyeti itibarıyla gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmiştir.

Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı, kişilerin hakkaniyete uygun bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve bu amaca uygunluk yönünden yargılamanın denetlenmesini amaçlamaktadır. Mahkeme kararlarının davanın temel maddi ve hukuki sorunları ile taraflarca ileri sürülen ve davanın sonucunu etkileyen iddia ve itirazlar hakkında delillerle bağ kurulmak suretiyle yeterli gerekçe içermesi zorunludur. Uyuşmazlığın hukuki ve maddi sorunlarıyla ilgisiz değerlendirmelere kararda yer verilmesi de gerekçeli karar hakkıyla bağdaşmamaktadır. Karar gerekçesinin belirtilen unsurları taşıması, yargılamanın adil yargılanma hakkı güvencelerine uygun şekilde yürütülüp yürütülmediğinin taraflarca öğrenilmesini sağladığı gibi ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (bazı eklemeler ve farklılıklarla birlikte bkz.Sencer Başat ve diğerleri[GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

Diğer taraftan kanun yolu incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya aynı atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterli görülebilir. Bununla birlikte ilk derece mahkemesince karşılanmayan veya ancak ilk defa kanun yolu merciine ileri sürülebilecek nitelikteki esaslı iddia ve itirazların kanun yolu merciince de değerlendirilmemesi gerekçeli karar hakkının ihlaline yol açabilir (bazı eklemeler ve farklılıklarla birlikte bkz.Mehmet Yavuz[1B.], B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51).

Başvuru konusu olayda yargılamayı yürüten mahkemelerce tanıkların dinlendiği, bilgi ve belgelerin toplandığı, bilirkişi incelemesi de yaptırılmak suretiyle bir sonuca varıldığı görülmüştür. Öte yandan başvurucunun mevcut kararın Yargıtayın yerleşik içtihadına aykırı olduğunu ileri sürdüğü, nitekim kendisiyle aynı işyerinde çalışan veaynı durumda bulunan bir diğer çalışan yönünden aksi yönde karar verildiğini belirterek bu kararı da yargılama sürecinde ibraz ettiği ancak ne ilk derece mahkemesince ne de Bölge Adliye Mahkemesince bu farklılığa ilişkin bir değerlendirme yapıldığı anlaşılmıştır.

Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesinin başvurucunun lehine sonuç doğurma ihtimali olan iddiaları dikkate almaksızın karar verdiği anlaşılmaktadır. Nitekim başvurucunun iddialarının bölge adliye mahkemeleri arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi amacıyla Başkanlar Kuruluna taşınması neticesinde Yargıtay tarafından da başvuruya konu yargılamada yapılan değerlendirmenin hakkaniyet ve adalet ilkeleri ile bağdaşmadığı sonucuna ulaşılmış, uyuşmazlığın bu yönüyle giderilmesi gerektiğine hükmedilmiştir (bkz. § 9). Bu itibarla başvurucunun ileri sürmüş olduğu esasa etkili iddia ve itirazlarının yargılama makamları tarafından karşılanmadığı görülmektedir.

Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

Selahaddin MENTEŞ bu sonuca farklı gerekçeyle katılmıştır.

III. GİDERİM

Başvurucu; ihlalin tespitini, yargılamanın yenilenmesini ve 20.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz.Mehmet Doğan[GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması yeterli giderim sağlayacağından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.

HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması amacıyla İnegöl İş Mahkemesine (E.2016/301, K.2018/460) GÖNDERİLMESİNE,

Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/12/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

 

Stj.Av.Şirin ÇAKIR

Av.Yalçın TORUN

 

Uyarı; Web sitemizde yayımlanan yukarıdaki yazılı metnin, eser sahipliği hakları Stj.Av.Şirin ÇAKIR,  ve Av.Yalçın TORUN’a aittir. Bu yazılı metin hak sahipliğinin tespiti amacıyla zaman içerikli elektronik imza ile muhafaza edilmektedir. Sitemizdeki yazılı metinler avukat meslektaşlarımız tarafından dilekçelerinde serbestçe kullanılabilir, fakat metinlerin tamamının, bir kısmının veya özetinin atıf yapılmaksızın başka web sitelerinde yayınlanmasına iznimiz yoktur.

Scroll to Top