Mağdur Olunan Bir Suç Sonucu Oluşan Gebeliğin Sonlandırılması Talebinin Sürüncemede Bırakılması Hak İhlalidir: Anayasa Mahkemesi A.J. Bireysel Başvurusu (2020/11939) Kararı Işığında İncelemesi

  1. Giriş

Kadınların cinsel şiddet mağduriyeti sonucunda oluşan gebeliklerin hukuki süreci, bireysel hak ve özgürlükler bağlamında önemli bir tartışma alanı oluşturmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi’nin 17/04/2024 tarihli ve 2020/11939 başvuru numaralı kararı, cinsel saldırı mağduru bir kadının gebeliğin sonlandırılması talebinin, idari ve yargı makamlarının eylemsizliği sonucu karşılanamaması nedeniyle, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir. Bu yazıda, söz konusu kararın arka planı, hukuki dayanakları, mahkemenin gerekçeli değerlendirmesi ve kararın Türkiye hukuk düzeni üzerindeki etkileri incelenecektir.

  1. Olayın Arka Planı

                Başvurucu A.J., Suriye uyruklu ve Türkiye’de mülteci statüsünde yaşayan dört çocuk annesi bir kadındır. Eşinden sürekli fiziksel ve cinsel şiddet gördüğünü beyan eden başvurucu, 15/11/2019 tarihinde çocuklarının gözü önünde eşinin cinsel saldırısına maruz kaldığını ve bu olay sonucunda gebe kaldığını ileri sürmüştür. 11 Şubat 2020 tarihinde Kırıkhan 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvuran başvurucu, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun çerçevesinde koruma ve gizlilik tedbirleri talep etmiş, ancak mahkeme tarafından yalnızca tedbir talepleri kabul edilmiş, gizlilik ve nafaka talepleri reddedilmiştir.

                26 Şubat 2020 tarihinde Kırıkhan Devlet Hastanesi tarafından başvurucunun 14 hafta 5 günlük gebe olduğu tespit edilmiştir. Bunun üzerine başvurucu, 27 Şubat 2020 tarihinde Kırıkhan Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı’na hitaben şikâyet dilekçesi sunarak, Türk Ceza Kanunu’nun 99. maddesi uyarınca gebeliğin sonlandırılması için işlem yapılmasını talep etmiştir. Dilekçede ayrıca, olayın Şanlıurfa’da gerçekleşmiş olmasına rağmen göçmen statüsü nedeniyle il dışına çıkmanın zorluklarına ve zamanın kritik önemde olduğuna dikkat çekerek işlemlerin Kırıkhan’da yürütülmesini talep etmiştir.

                Ancak savcılık makamları arasında yetki tartışmaları yaşanmış; Şanlıurfa Başsavcılığı olayın Kırıkhan’da meydana geldiğini belirterek yetkisizlik kararı vermiştir. Bu süreçte geçen beş haftalık zaman diliminde başvurucunun gebeliğini yasal olarak sonlandırma imkânı ortadan kalkmıştır. Gebelik süreci devam etmiş ve başvurucu 7 Ağustos 2020 tarihinde doğum yapmıştır.

  1. Hukuki Değerlendirme

                Anayasa Mahkemesi, başvuruyu Anayasa’nın 17. maddesi çerçevesinde incelemiştir. Bu madde, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını güvence altına alır. Cinsel saldırı sonucu oluşan gebeliğin sonlandırılması, kadının kişisel özerkliği ve bedensel bütünlüğü ile doğrudan ilişkilidir. Türk Ceza Kanunu’nun 99. maddesinin 6. fıkrası, cinsel saldırı mağduru kadının rızası ile, yirminci haftayı geçmemek kaydıyla gebeliğin sonlandırılmasına imkân tanımaktadır. Başvurucunun talebi bu çerçevede meşru, yasal ve insan haklarına dayanan bir taleptir. Ayrıca Bu düzenleme, hem mağdurun ruhsal bütünlüğünü hem de ceninin korunmasını dengeleyen bir yapı arz etmektedir.

                Anayasa Mahkemesi, başvurucunun talebine yönelik olarak savcılıklar arasında yaşanan yetki uyuşmazlıkları nedeniyle sürecin sürüncemede kaldığını, dolayısıyla etkili bir yargısal denetim ve sağlık hizmetine erişim hakkının ihlal edildiğini değerlendirmiştir. Mahkeme, yetki alanı dışı da olsa gecikmesinde sakınca bulunan hallerde işlem tesis edilebileceğini belirten Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 20 ve 21. maddelerine rağmen işlem yapılmamış olmasını da eleştirmiştir.

  1. Mahkemenin Gerekçeli Kararı

                Anayasa Mahkemesi, bireyin kişisel özerkliği ve vücut bütünlüğüne yönelik bir müdahalenin ancak meşru amaçlarla ve orantılı biçimde yapılabileceğini vurgulamıştır. Somut olayda, gebeliğin sona erdirilmesine ilişkin yasal sürenin işlemez hâle gelmesi, kamu makamlarının ihmali sonucu başvurucuya aşırı bir külfet yüklemiş, gebelik istemediği hâlde devam etmek zorunda kalmış; doğum gerçekleştikten sonra hukuki koruma etkisini yitirmiş olup Anayasa’nın 17. maddesinin ihlali sonucunu doğurmuştur. Mahkeme, gebeliğin sona erdirilmesi talebinin hızla sonuçlandırılması gerektiğini, özellikle cinsel şiddet mağduru kadınların maruz kaldıkları psikolojik travmalar dikkate alındığında, bu süreçte makul özenin gösterilmesinin bir zorunluluk olduğunu vurgulamıştır.

                Anayasa Mahkemesi, gebeliğin sonlandırılması hakkının koşullara bağlanmasının meşru bir sınırlandırma olduğunu kabul etmiş; ancak bu sınırlamaların uygulamada kişisel özerkliği ve beden bütünlüğünü zedelememesi gerektiğini belirtmiştir.

  1. Kararın Hukuk Düzeni Üzerindeki Etkileri

                Bu karar, Türkiye’de cinsel şiddet mağduru kadınların sağlık hizmetlerine erişimi ve yargı makamlarının sorumlulukları bakımından önemli bir içtihat niteliği taşımaktadır. Karar, aynı zamanda adaletin zamanında tecellisinin hak ihlallerini önleyici bir rolü olduğunu ortaya koymuştur. Yargı ve idare makamlarının eşgüdümlü çalışmaması durumunda hak ihlallerinin kaçınılmaz hâle geldiğini göstermektedir.

                Bu karar, benzer olaylarda kamu makamlarının zamanında ve etkili müdahalede bulunmaları gerektiği konusunda yol gösterici niteliktedir. Uygulamada kamu makamlarının yetki tartışmalarıyla zaman kaybetmesinin, hak kayıplarına yol açabileceği ve bu tür durumlarda Anayasa Mahkemesi’nin etkili bir iç hukuk yolu sunduğu teyit edilmiştir. Ayrıca, ceza muhakemesi sisteminde yer alan yetki kurallarının katı biçimde uygulanmasının mağdurlar açısından hak kayıplarına neden olabileceğini ortaya koyarak, daha esnek ve mağdur odaklı yorumların benimsenmesi gerektiğini göstermektedir.

  1. Sonuç

                A.J. kararı, sadece bir bireysel başvuru değil, aynı zamanda kadınların insan haklarının korunmasına yönelik anayasal güvencelerin ne derece hayati olduğunu ortaya koyan bir örnektir. Anayasa Mahkemesi, bireyin fiziksel ve psikolojik bütünlüğünü koruma yükümlülüğünün yalnızca normatif değil, aynı zamanda işlevsel olarak da yerine getirilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Özellikle cinsel saldırı gibi hassas durumlarda, mağdurların korunmasına yönelik yükümlülüklerin yalnızca teorik düzeyde değil, pratikte de işler kılınması gerekliliği vurgulanmıştır. Bu bağlamda karar, Türkiye’deki temel hak ve özgürlüklerin yorumlanması ve uygulanması açısından önemli bir referans noktasıdır.

Stj. Av. Ecren Zeynep SAZLI

Av. Yalçın TORUN

Web sitemizde yayımlanan yukarıdaki yazılı metnin, eser sahipliği hakları  Stj. Av. Ecren Zeynep SAZLI ve Av.Yalçın TORUN’a aittir. Bu yazılı metin hak sahipliğinin tespiti amacıyla zaman içerikli elektronik imza ile muhafaza edilmektedir. Sitemizdeki yazılı metinler avukat meslektaşlarımız tarafından dilekçelerinde serbestçe kullanılabilir, fakat metinlerin tamamının, bir kısmının veya özetinin atıf yapılmaksızın başka web sitelerinde yayınlanmasına iznimiz yoktur.

Scroll to Top