Kişilik Haklarının  Özellikleri ve İnsan Hakları İle İlgisi

Kişilik haklarının  mutlak haklar olduğu,  şahıs varlığı haklarından oldukları, ölümle son buldukları, şahsa sıkı sıkıya bağlı haklar oldukları kabul edilmektedir.  Kişilik haklarının bu özellikleri aşağıda ayrıntılı olarak açıklanmıştır.

Kişilik Haklarının  Mutlak Olması

            Bir hakkın mutlak hak olabilmesi için ne gibi şartları taşıyor olması gerektiği sorusu akla gelmektedir. Bir hakkın mutlak hak niteliğinde olabilmesi için herkese karşı ileri sürülebilir olması gerekmektedir.  Hakkın mutlak olması, taşıyıcısı olan kişi dışındaki herkes tarafından  tanınması ve saygı gösterilmesi gereken hak olduğu anlamına gelmektedir.  Kişi,  insanın insan olması nedeniyle sahip olduğu olanakları içeren  değerlere  saygı gösterilmesini  üçüncü şahıslardan isteyebilmekte; saygı gösterilmediğinde ve müdahale edildiğinde,  şartları oluştuğunda doğrudan kendisi ya da hukuk kuralları aracılığı ile devletten kurumları ve organları vasıtasıyla  müdahalelerin önlenmesini talep edebilmektedir.  Kişilik haklarının herkese karşı ileri sürülebilmesi demek, bu hakların sınırsız haklar olduğu anlamına da  gelmemektedir.   Kişilik haklarının mutlaklığı  aynı zamanda,  toplumda yaşayan bireylere   diğer kişilerin  kişiliğine ve kişilik haklarına   saygı gösterme borcunu da yükler[1]. Hak sujesinin kişilik haklarından tamamen vazgeçmesi veya hakkı ortadan kaldıracak şekilde sınırlamayı kabul etmesi de mümkün değildir.  Bu husus TMK 23. maddesinde de  açıkça düzenlenmiştir.  Benzer bir düzenleme TBK 27. maddesinde de mevcuttur.   Bu konuda Anayasamızın  17. maddesinde maddi bütünlüğün korunması  düzenlenmiş olup,  kural olarak bir kimse  kendi bedeni  bütünlüğüne  saldırı niteliğinde  görülecek  müdahalelere rıza gösteremez. [2]  Bir kimse manevi bütünlüğü ile ilgili olarak  şeref ve haysiyeti, kişiliği ile ilgili sır çevresi üzerindeki haklarından da   tamamen  vazgeçmeyi içeren sözleşmeler yapamaz.  Kişilik hakkının korunmasına ilişkin  genel ilkelere baktığımızda,   kişiliğe karşı yapılan saldırıda  hukuka aykırılığı gideren sebepler olarak,  mağdurun   serbest iradesiyle verdiği ahlaka aykırı olmayan rızası (tıbbi müdahalelerde olduğu gibi), üstün nitelikli özel yararı ( ameliyat edilmesi zorunlu olan hastadan rıza alınamadığı durumlarda olduğu gibi) , üstün nitelikli kamu yararı (salgın hastalıkta aşılanma zorunluluğu), kanunun verdiği yetki, meşru müdafaa hakkı gibi sebeplerin ve ilkelerin olduğunu da görebiliriz[3].

Kişilik Haklarının Şahıs Varlığı Haklarından Olması

Hukuk düzeni içerisinde haklar, şahıs varlığına ve  malvarlığına ilişkin haklar olarak  ikiye ayrılarak ifade edilmektedir.  Kişilik hakları kişiye sıkı surette bağlı olan şahıs varlığı hakları arasında yer almaktadır.  Kişilik hakları, insanın insan olması sebebiyle sahip olduğu olanakların her bir kişide korunmasına yönelik talepleri, insanı diğer canlılardan farklı kılan etkinliklerini  kullanabilmesine olanak sağlayan  değerleri içerdiği için,  şahıs varlığı hakları içerisinde yer almaktadır.  Kişilik haklarına yöneltilen saldırılar  kişinin malvarlığına değil, her bir kişinin insan olması sebebiyle taşıdığı değerine zarar verir. Bu durumda kişi insan olmanın gerektirdiği olanakları kullanamayarak insan olmanın gereklerini yerine getirememenin kendisinde yarattığı manevi yıkıma uğrar. Bazen ruh sağlığını kaybeder, bazen bu değerlere yapılan   haksız saldırı ve müdahale neticesinde   kendisini değersiz hisseder  ve netice olarak insanlık,  kişinin insan olanaklarını kullanarak insanlığa sunacağı  katkılardan mahrum kalır.

Kişilik Haklarının Ölümle Sona Ermesi

        Gerçek kişiler için ölümle kişilik sona erdiğinden,  kişilik hakları da son bulur. Kişilik haklarının taşıyıcısı kişi veya insan türünün her bir ferdi  olduğuna göre, kişiliğin son bulmasıyla bu haklar da son bulur. Ölüm sonrası ölen kişinin itibarına yönelik saldırıları; ölenin  hayatta olan yakınlarının kişilik haklarına yöneltilen saldırılar olarak kabul etmek gerekecektir. Diğer bir ifadeyle,  ölenin hatırasının korunmasına yönelik talepler,  ölenin yakınlarına sağlanan ve taşıyıcısının ölenin yakınları olduğunu kabul ettiğimiz ayrı kişilik haklarıdır. Kişinin sağlığında  kişilik haklarına yapılan saldırı nedeniyle oluşan manevi zararın  tazminine yönelik talepler  belirli şartlar  altında  mirasçılara geçebilir.

Kişilik Haklarının Şahsa Sıkı Sıkıya Bağlı Olması

    Kişilik hakları, insana ait değerlerin taşıyıcısı tek tek her bir birey/kişi olduğu için,  bu değerlere yapılan müdahale ve saldırının etkisi ve sonuçları her bir kişi için farklılık göstereceğinden  kişilik hakları, kişiyle sıkı sıkıya  bağlı olan haklardır. Bahse konu bu haklar kimseye devredilemez veya  bu haklardan vazgeçilemez.  Bu haklardan vazgeçmenin kabulü durumunda kişi, insan olmanın değerini ve onurunu kaybeder. Bu haklardan vazgeçmek mümkün değilse ve devredilemez ise de,  bazen kişilik hakları ile karıştırılan ve  sadece  belirli bir kişiye ait olan, hukuken korunan bazı değerler  devredilebilir. Örneğin  kişinin fotoğrafın kullanılmasında olduğu gibi burada devredilen kişilik hakkı değildir.  Sadece bu kişiye ait olan kişisel  anlamda değerli olan bir objenin kullanılmasıdır. Kişilik haklarının  kişiye sıkı  sıkıya bağlı olmasının  sonucu, miras yoluyla  mirasçılara geçmemeleri ve hak süjesinin ölümüyle kendiliklerinden ortadan kalkmalarıdır.[4]

Kişilik Hakları ile İnsan Hakları Arasındaki İlişki

İnsan türünün her bir ferdi olarak kabul edilen gerçek kişiler, insan türüne ait olan olanakları ve etkinlikleri, kendilerine  has dinamik bir alan içerisinde  kendine has eylemleriyle gerçekleştirirler.  Kişiler, eylemleriyle bir yandan insanın onurunu korurlarken, diğer taraftan kendi saygınlıklarını da  ortaya koyarlar, ya da insana ait olan olanakları insan onuruna veya kendi saygınlıklarına zarar vermeyecek şekilde veya aksi olarak insanlığa, diğer kişilere ve insan haklarına   zarar verecek şekilde de  kullanarak eylemde bulunabilirler.  Kişilerin insana ait olanakları ve etkinlikleri insan onurunu koruyacak şekilde   gerçekleştirebilmeleri için,  insanın   maddi ve manevi varlığına ilişkin değerlere sahip olduklarının  kabul edilmesi ve bu değerlerinin korunması  gerekir. İnsanın sahip olduğu olanakların gerçekleşmesine imkan sağlayan ve  her bir  kişinin sahip olduğu  veya olması gerektiğine inandığımız, kişinin maddi ve manevi varlığına ilişkin kişisel değerler korunduğu takdirde kişilerin insan hakları korunabilir.  Fakat burada  her bir olayda tehdit altında olan veya ihlale uğrayan kişinin maddi ve manevi varlığına ilişkin kişisel değerin, insanın olanakları ve etkinlikleri ile ilgisi tartışmasız ortaya konulduğunda,  insan hakkı ihlali veya tehdidi olup olmadığı   daha iyi anlaşılır. “Kişilik hakları kapsamında korunan bütün değerlerin” insan hakları kapsamında olacağına ilişkin genel bir önerme  doğru olmayacaktır.  Özellikle kişilerin manevi varlığı kapsamında kişilerin itibarlarının, şan ve şöhretlerinin korunmasının her olayda   insan onurunun korunması anlamına gelmeyeceği  rahatlıkla ifade edilebilir. Kişinin yaşamını, maddi ve manevi varlığını, sağlığını, özel hayatını koruma,  kendisini  geliştirmeye  yönelik talepler insanın onurunun korunmasıyla doğrudan ilgili taleplerdir. Bu talepler insan haklarının kişilerde gerçekleştirilmesine yönelik insan hakkı talepleridir. Bu yönüyle kişilik haklarının,  insan haklarına yönelik taleplerin kendisi olduğu  konusunda şüphe yoktur. Fakat kişilik hakları kapsamında  kabul edilen ve kişisel veriler içerisinde olduğu şüphe götürmeyen kişinin adı, kişinin resmi ve sesi   üzerindeki haklarının insan haklarıyla ilişkisini ortaya koyarken, kişinin resim, ses ve adının  insanın olanaklarının gerçekleştirilmesinde ne tür bir katkı sağlayacağının da tartışılması gerekmektedir.  Ad, resim ve ses  kişinin dış yaşamına yansıyan ve onu  diğer kişilerden ayıran ve onu başkaları için tanınır kılan her türlü görünümdür.[5] Resim kavramı içerisine kişinin görüntüsünün  fotoğrafta, filmde veya televizyonda gösterilmesi girdiği gibi, fırça yada kalemle yapılan resim ve karikatürleri de girmektedir. Kişinin adına ise,  göbek adı lakabı takma adı, ünvanı, simgeleri gibi geniş bir alanı kapsayan  bütün kavramlar girmekte olup, bu kavramların  içerisindeki değerler kişilik  hakları içerinde kabul edilmektedir. Her kişi, toplum içerisinde insan türünün sahip olduğu olanakları kullanarak kendisini gerçekleştirir ve  yerine konulamayacak  bir birey olarak adı resmi, sesi vb özellikleriyle diğer bireylerden ayrışır.  Bu anlamda resim ve ad vb kişinin ayırdedici unsurları kişiyi toplum içerisinde diğerlerinden ayırmamızda ve eylemleriyle insanın olanaklarını gerçekleştirirken ortaya koyduğu eserleriyle tanımamıza ve tanıtmamıza olanak sağlar.  Kişinin adı ve resmi  yalnız başına insanın olanaklarını ifade etmese de,  insan olanaklarını gerçekleştiren kişinin  tanıtılmasında ve tanınmasında kullanılan bir araçtır. İnsanın olanaklarını  insanlık yararına gerçekleştiren her kişi haklı övgüyü ve takdiri hakedir. Bunun  aracı ise adı ve resmi gibi kişiliğine ait olan  işaretlerdir.   Bahse konu  ad, resim ve ses vb. kişisel verilerin, kişinin özel hayatıyla ve insanın olanaklarının/etkinliklerinin   kullanılmasıyla ilgili olması  durumunda,  insan hakları ile sıkı bir ilgisinin olacağı da muhakkaktır.

[1]  Jale G. Akipek -. Turgut Akıntürk – Derya Ateş,  Türk Medeni Hukuku Başlangıç Hükümleri  Kişiler Hukuku  Beta Basım Aş. İstanbul, 2005,  s. 347.

[2] Akipek-Akıntürk-Ateş, s.362.

[3]M. Kemal Oğuzman-Özer Seliçi-Saibe Oktay Özdemir, 13. Baskı, Filiz Kitabevi, 2013, s 191-211.

[4] Akipek-Akıntürk-Ateş, s.347.

[5] Akgül, s.63

Av.Yalçın TORUN

UYARI

Web sitemizde yayımlanan yukarıdaki yazılı metnin, eser sahipliği hakları Av.Yalçın TORUN’a aittir. Bu yazılı metin hak sahipliğinin tespiti amacıyla zaman içerikli elektronik imza ile muhafaza edilmektedir. Sitemizdeki yazılı metinler avukat meslektaşlarımız tarafından dilekçelerinde serbestçe kullanılabilir, fakat metinlerin tamamının, bir kısmının veya özetinin atıf yapılmaksızın başka web sitelerinde yayınlanmasına iznimiz yoktur.

Scroll to Top