ANAYASA MAHKEMESİ MÜVEKKİLİMİZ HAKKINDA VERİLEN HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI(HAGB) KARARINA DAYANILARAK SÖZLEŞMESİNİN FESHEDİLMESİ İŞLEMİ HAKKINDA YAPTIĞIMIZ BİREYSEL BAŞVURUYU KABUL ETTİ VE HAK İHLALİ KARARI VERDİ
Özet; Uzman Erbaş kursiyeri olan müvekkilimiz hakkında tehdit ve kasten yaralama suçlarından dolayı hükmün açıklanmasının geri bırakılması(HAGB)kararı verilmiş, Jandarma Genel Komutanlığı tarafından HAGB kararları nedeniyle hakkında yaptırılan güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle sözleşmesi feshedilmiştir. Bu işleme karşı açtığımız iptal davasında mahkemeler talebimizi kabul etmemiş ve tarafımızca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi, HAGB kararlarının hukuki sonuç doğuramayacağına, denetim sürecinde başvurucunun suçluluğunun sabit olmadığına ve masumiyetinin devam ettiğine dikkat çekmiştir. Bu nedenle HAGB kararına dayanılarak müvekkilimizin sözleşmesinin feshedilmesi işleminin, masumiyet karinesini ihlal ettiğine karar vermiş ve dosya yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili idare mahkemesine gönderilmiştir.
“Somut olayda başvurucu, tehdit ve kasten yaralama suçlarından yargılanmış ve hakkında HAGB kararı verilmiştir. Mala zarar verme suçundan ise adli para cezasına mahkûm edilmiştir. Başvurucunun dosyasında anılan suçlardan yargılandığı ve fiillerin sübuta ermesi neticesinde ceza aldığı, HAGB kararı verildiği şeklinde olumsuz not bulunması nedeniyle güvenlik soruşturması olumsuz sonuçlanmış ve sözleşmesi feshedilmiştir. Başvurucunun açtığı iptal davasında Mahkeme söz konusu suçların Yönetmelik’te sayılan katalog suçlardan olmaması ve yargılamalara konu fiiller değerlendirildiğinde başvurucunun kriminal bir kişiliğe sahip olduğunun ya da suç işlemede ısrarcı olduğunun söylenemeyeceği gerekçesiyle işlemi iptal etmiştir. Daire ise bir yandan HAGB’ye karar verilmesi nedeniyle başvurucu hakkında verilmiş mahkûmiyetten söz edilemeyeceğini belirtmiş, diğer yandan başvurucunun işlediği ve ceza almasına sebep olan suçların vasfı, mahiyeti ve birden fazla olması hususları ile yerine getirmesi gereken kamu görevinin önemi ve gerektirdiği nitelikleri şeklindeki ifadelerle davanın reddine karar vermiştir.
Başvurucu hakkında tehdit ve kasten yaralama suçlarından yürütülen kovuşturmalarda 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin başvurucuya isnat edilen suçlara uygulanabilir olduğu tespit edilerek HAGB’ye karar verilmiştir. Böylece denetim süresinin suç işlenmeden geçirilmesi hâlinde başvurucu hakkında açılan kamu davasının düşmesi imkânı tanınmıştır. Denetim sürecinde başvurucunun suçluluğunun sabit olmadığı ve masumiyetinin devam ettiği kuşkusuzdur (Enez Ersöz, § 36).
Başvurucunun masumiyeti devam ettiğinden anılan ceza davasından sonraki süreçte idari ve yargısal makamların başvurucunun masumiyetine halel getiren yaklaşım sergileyip sergilemedikleri, bir başka deyişle masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin ikinci yönünün ihlal edilip edilmediğinin incelenmesi gerekir. Bu bağlamda yukarıda yer verilen ilkeler uyarınca masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği incelenirken yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği, ceza yargılaması kararını sorgulayıp sorgulamadığı ve münhasıran ceza yargılaması sonucunda verilen hükme dayanıp dayanmadığı değerlendirilmelidir.
Daire kararının gerekçesinde başvurucu hakkında “…hükmün açıklamasının geri bırakılmasına hükmedildiği, anılan maddede ise hükmün açıklamasının geri bırakılması halinde hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağı, bir başka ifade ile başvurucu hakkında verilmiş mahkumiyetten söz edilemeyeceği…” belirtilmiştir. Buna karşın gerekçenin devamında “…işlediği ve ceza almasına sebep olan suçların vasfı, mahiyeti ve birden fazla olması hususları ile yerine getirmesi gereken kamu görevinin önemi ve gerektirdiği nitelikleri…” şeklinde ifadelere yer verilerek HAGB kararına rağmen başvurucunun anılan suçları işlediği ve ceza aldığı belirtilmiş, suçların vasfı ve mahiyeti temelinde bir değerlendirme yapılmıştır. Bu şekilde, olay ve olgular değerlendirilmeksizin münhasıran başvurucu hakkında kesin mahkûmiyet ile sonuçlanmayan ceza yargılamalarına dayanılarak bir sonuca varılmıştır. Diğer bir ifadeyle hakkındaki ceza yargılamaları kesin mahkûmiyet ile sonuçlanmamasına karşın başvurucu suçlu olarak kabul edilmiş ve başvurucunun sözleşmesinin feshinin neden hukuka uygun olduğu olay ve olgular temelinde ortaya konulmamıştır.
Daire kararının gerekçesinde bir yandan kesin mahkûmiyet hükmü ile sonuçlanmayan ceza yargılamalarında verilen kararlara dayanıldığı, bir yandan da kullanılan ifadelerde başvurucunun üzerine atılı suçları işlediğinin belirtildiği görülmektedir. Anılan gerekçede ceza yargılamalarına konu olay ve olguların ise herhangi bir biçimde irdelenmediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kesin mahkûmiyet kararı bulunmamasına rağmen başvurucuya cezai sorumluluk yükleyen ifadelerin yer aldığı gerekçede kullanılan dilin başvurucunun masumiyetine gölge düşürdüğü değerlendirilmektedir. Bu durumda verilen HAGB kararları anlamsız hâle gelmiş ve başvurucunun masumiyetinden şüphe duyulmasına yol açılmıştır. Diğer taraftan başvuruya konu idari yargılamada yapılan değerlendirmenin 5271 sayılı Kanun’a göre HAGB ile kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmayacağına yönelik düzenlemeyle bağdaştığı da söylenemez.
Sonuç olarak Daire kararının gerekçesinde kullanılan ifadeler karşısında ve ceza mahkemesinin açıklanması geri bırakılan hükümlerine doğrudan dayanılması nedeniyle başvurucunun ceza yargılanmalarına konu eylemleri işlediği ve suçlu olduğu inancının yansıtıldığı değerlendirilmiştir.
Açıklanan gerekçelerle masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir. (Kararın tamamı için bakınız; https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2019/27554)
Av.Meryem KILIÇ & Av.Yalçın TORUN
